Aşırılığın Gölgesinde Birey ve Toplum

Aşırılık, insanlık tarihi boyunca bireylerin ve toplulukların hem yaratıcı hem de yıkıcı güçlerinden biri olmuştur. Bir kişinin profilinde kullandığı beş Türk bayrağı emojisi ya da boynuna yaptırdığı büyük bir spor kulübü dövmesi, yalnızca bir aidiyet beyanı değil; aynı zamanda içsel bir gerilimin, kimlik arayışının ve topluma sunulan bir mesajın da göstergesidir. Bu tür aşırılıklar, özellikle alternatif veya kapalı topluluklarda—örneğin ShibariTurkey gibi çok kimlikli, çok değerli bir ortamda—üyelerin onaylanmasında ya da reddedilmesinde belirleyici olabilir.

Ancak burada kritik soru şudur: Bireyin aşırılığı onun özgürlük alanının bir tezahürü müdür, yoksa potansiyel bir tehlike işareti mi? Topluluk, bireysel tercihleri hangi noktada sorgulama ve müdahale etme hakkına sahiptir? Aşırılığın psikolojik, sosyolojik ve felsefi kökleri neye dayanır? Ve topluluklar, “aidiyet” ve “güvenlik” dengesini nasıl kurar?

Bu araştırma, bireysel tercihlerin aşırılık boyutunda sorgulanabilirliğini, topluluk normlarının çizdiği sınırları, modern kimlik politikalarını ve özgürlük/adalet tartışmalarını güncel kaynaklar ışığında çok disiplinli olarak incelemektedir.

Felsefi Arka Plan: Kimlik, Otantiklik ve Aşırılık

a) Otantiklik ve Aşırılığın Felsefi Kökleri

Felsefede otantiklik (sahicilik), bireyin kendi değerleriyle tutarlı yaşamasını, toplumun beklentilerinden bağımsız olarak kendi benliğini bulmasını ifade eder. Jean-Paul Sartre’a göre insan, varoluşunu kendi seçimleriyle şekillendirir ve bu seçimler, bireyi tanımlar (Sartre, Varlık ve Hiçlik). Ancak Sartre’ın “kendini kandırma” (bad faith) kavramı, bireyin toplumsal beklentiyle kendi arzuları arasındaki gerilimde çoğu zaman sahte bir bütünlük sergilediğini öne sürer.

Aşırılık, bu otantik olma arzusunun bazen patolojik boyuta taşınmasıdır. Nietzsche ise “üstinsan” idealini ortaya atarken, bireyin kendi değerlerini yaratmasını yüceltir, ancak kitlesel fanatizmin ve sürü psikolojisinin aşırılıkla kolayca karışabileceğini de belirtir (Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt). Ona göre, kolektif kimliklerin ve sembollerin aşırı yüceltilmesi, insanı kendi özgün varoluşundan uzaklaştırabilir.

Buradan hareketle şu soru önem kazanır: Kendi profilinde birden çok bayrak kullanan ya da aşırı bir aidiyet sergileyen kişi, gerçekten “otantik” midir, yoksa kolektif bir kimlik mitini yeniden mi üretmektedir?

b) Sartre, Nietzsche ve Fanatizm

Sartre’a göre özgürlük, insanın lanetidir; çünkü varoluş, özden önce gelir ve her insan kendi hayatının anlamını kendisi yaratmak zorundadır. Ancak bu özgürlüğün ağırlığı, insanı bazen hazır kalıplara, aidiyetlere ve fanatizme iter. Kendi seçimlerini üstlenmekten kaçınan kişi, bir aidiyeti abartarak varoluşunun yükünü kolektife devreder.

Nietzsche ise “köle ahlakı” ve “efendi ahlakı” kavramlarıyla, insanın kendi değerlerini yaratamadığı noktada toplumsal kalıplara sarıldığını söyler. Toplumsal kimliklerin, ulusal ya da sportif fanatizmin bir sembolü olan dövme veya emoji gösterileri, çoğu zaman bu “hazır” anlam arayışının tezahürleridir.

Sosyolojik Çerçeve: Grup Dinamikleri, Kimlik Politikaları ve Toplumsal Sınırlar

a) Aidiyet, Dışlama ve Çoğulculuk

Sosyolog Emile Durkheim, toplulukların bir arada kalabilmesinin, ortak semboller ve değerler üretmesine bağlı olduğunu belirtir (The Elementary Forms of Religious Life, 1912). Günümüzde ise bu semboller sadece dini ya da geleneksel değildir; dijital ortamlarda kullanılan bayrak emojileri, spor kulübü dövmeleri veya profil sloganları, yeni çağın totemleridir.

Ancak bu sembollerin aşırı kullanımı, çoğu zaman “biz” ve “onlar” ayrımını keskinleştirir. Özellikle kapalı topluluklarda (örneğin ShibariTurkey gibi), bu tür aşırılıklar topluluğun “ötekileştirme” mekanizmasını tetikleyebilir. Zira aşırılık, genellikle grubun değerlerine zarar verecek potansiyel bir tehdit olarak algılanır (Tajfel, Turner, Social Identity Theory, 1979).

b) Topluluk Normları ve ‘Diğer’i Tanımlama

Topluluklar kendi iç normlarını üretirken, kimi zaman “fazla gösterişli”, “aşırı aidiyetçi” bireyleri sistem dışına atma eğilimindedir. Michel Foucault, toplumsal normların ve dışlama pratiklerinin, iktidarın görünmeyen biçimleriyle ilişkili olduğunu savunur (Discipline and Punish, 1975). Bireyin profiline beş Türk bayrağı koyması, topluluğun “çoğulculuğuna” zarar veren bir homojenlik talebi olarak okunabilir ve bu nedenle topluluk tarafından dışlanabilir.

Burada topluluğun güvenliği ile bireyin özgürlüğü arasındaki sınır, topluluk normlarının hem görünür hem de görünmez biçimde işlemesine neden olur.

Psikolojik Perspektif: Aşırılığın Bireysel Temelleri

a) Kimlik ve Anlam Arayışı

Psikolog Erik Erikson’a göre kimlik, insanın hayatı boyunca inşa ettiği ve krizlerle dönüştürdüğü bir yapıdır. Özellikle kimlik krizlerinde, birey aidiyet ve anlam arayışını semboller ve aşırılıklar yoluyla dışavurur (Erikson, Identity: Youth and Crisis, 1968). Profillerdeki bayraklar, dev dövmeler ya da fanatik sloganlar, çoğu zaman içsel bir boşluğun, değersizlik duygusunun veya kolektife dahil olma arzusunun dışa vurumudur.

b) Fanatizmin Psikodinamiği

Freud’un “grup psikolojisi” çalışmaları, bireyin grubun bir parçası olduğunda bireyselliğini kaybedip, grup normlarını ve aşırılıklarını içselleştirdiğini gösterir. Modern psikolojide fanatizm, sıklıkla kimlik dağılmasının veya güven eksikliğinin bir göstergesidir (Freud, Group Psychology and the Analysis of the Ego, 1921). Aşırılıklar, bireyin kendi varlığını güçlendirmek için başvurduğu bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkar.

c) Aşırılık ve Güvensizlik

Bireysel aşırılıklar genellikle bir içsel güvensizlik ve yetersizlik duygusundan beslenir. Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde “aidiyet ve sevgi ihtiyacı” (belongingness and love) aşırıya kaçan kolektif bağlılık formlarının kökenini açıklar. Bağlılık arzusu doyurulmadığında, birey sembollere, gruplara ve aidiyet göstergelerine sığınır (Maslow, 1954).

Aşırılığın Göstergeleri: Profilde Fanatik Semboller

a) Dijital Kimlik ve Gösteriş

Dijital çağda kimlik inşası, yalnızca gerçek yaşam pratikleriyle sınırlı kalmaz; sosyal medya profilleri, forum üyelikleri ve topluluk ağları üzerinden de görünür hale gelir. Günümüz bireyleri, aidiyetlerini veya farklılıklarını göstermek için profil biyografilerinde kullandıkları emojilerden, avatar seçimine, takip ettikleri sayfalardan, profil fotoğraflarına kadar çok çeşitli görsel ve dilsel göstergeler kullanırlar. Dijital kimliğin bu görünümleri, sıklıkla “dijital performans” (Goffman, The Presentation of Self in Everyday Life, 1956) olarak tanımlanır; birey, bir topluluğa dahil olma veya bir görüşü aşırı şekilde öne çıkarma arzusuyla sembolleri abartılı kullanabilir.

Örneğin, bir kullanıcının profilinde art arda yerleştirilen beş Türk bayrağı, yalnızca ulusal aidiyetin değil, aynı zamanda bu aidiyetin gösterişçi bir biçimde sunulmasının ifadesidir. Sosyal medya çalışmaları, bu tür “overcommunication”un bazen sosyal onay (social validation) ihtiyacından, bazen de topluluğun sınırlarını test etme arzusundan kaynaklandığını gösteriyor (boyd, 2014; Turkle, 2011).

b) Sembolün Gücü: Kolektif ve Bireysel Anlamlar

Semboller, toplumsal ilişkilerin ve bireysel aidiyetlerin dışavurumunda önemli rol oynar. Clifford Geertz’in kültürel sembolizm kuramı, sembollerin, topluluğun ortak anlam dünyasını şekillendirdiğini ortaya koyar (The Interpretation of Cultures, 1973). Fakat semboller aşırı kullanıldığında, kendi anlamını yitirme ve sıradanlaşma riskiyle karşı karşıya kalır (Barthes, Mythologies, 1957).

Boyuna kazınan dev bir BJK dövmesi, hem kişinin aidiyetini ömür boyu bedenine mühürlemesi, hem de toplumsal gözlemcinin zihninde “fanatizm” ya da “aşırılık” etiketiyle kodlanması anlamına gelebilir. Sembolün anlamı, hem gönderenin niyetinden hem de topluluğun alımlamasından (reception) doğar. Bu nedenle, sembolün abartılı kullanımı topluluk normlarını tetikleyebilir ve bireyin ötekileştirilmesine neden olabilir.

Dijital topluluklarda sembol ve emoji fazlalığı, “kimlik gürültüsü” (identity noise) olarak da tanımlanır (Papacharissi, 2010). Bu gürültü, topluluğun kapsayıcı yapısına zarar verme ve huzursuzluk yaratma potansiyeline sahiptir.

Sorgulama ve Yargı

a) Özgürlük-Kısıtlama Paradoksu

Topluluklar, üyelerinin bireysel özgürlüklerine mümkün olduğunca saygı göstermekle birlikte, bir arada yaşamanın ve kolektif güvenliğin gerektirdiği sınırlamaları da uygulamak zorundadır. John Stuart Mill’in On Liberty adlı eserinde savunduğu “zarar ilkesi” (harm principle), bireyin özgürlüğünün başkasının özgürlüğüne zarar vermediği sürece sınırlanamayacağını öne sürer. Ancak topluluklarda, “zarar” kavramının sınırları daha belirsizdir; aşırılıklar doğrudan fiziki ya da hukuki zarar üretmeyebilir, ancak “topluluk konforunu” tehdit edebilir.

ShibariTurkey gibi alternatif ve çok kimlikli topluluklarda, her bireyin gösterdiği aşırılık bir diğerini “güvende hissetmeme” veya “yabancılaşma” duygusuna sürükleyebilir. Özellikle de bu aşırılık, politik semboller ya da fanatizmi çağrıştıran göstergeler üzerinden gerçekleşiyorsa, topluluk güvenliği ile bireysel özgürlük arasında bir çatışma ortaya çıkar.

b) Etik Düşünceler: Rawls ve Adalet, Mill ve Özgürlük

John Rawls, A Theory of Justice adlı eserinde “adalet”i toplumsal bir sözleşme üzerinden tanımlar ve bir toplumda özgürlüğün, ancak başkalarının özgürlüğünü garanti edecek şekilde sınırlandırılabileceğini savunur. Topluluklarda bu tür etik tartışmalar özellikle üye onay/red kriterlerinde belirleyici olur. Profilde sergilenen aşırılıklar, topluluğun çeşitliliğini tehdit ediyor ve ortak yaşamı riske atıyorsa, bu durumda müdahale etik olarak meşru sayılabilir.

Mill’in “özgürlük alanı” ve Rawls’ın “adil toplum” kavramları arasında denge kurmak, topluluğun özerkliğini ve bireyin farklılığını koruma çabasını gerektirir. Fakat bazı durumlarda, özellikle de aşırı politik ya da fanatik sembollerin topluluğa zarar verme ihtimali yüksekse, özgürlüğün sınırlandırılması kaçınılmaz hale gelir.

Topluluk Kriterleri ve Pratik: ShibariTurkey Örneği Üzerinden Bir Tartışma

a) Topluluk Onayı/Reddinin Gerekçeleri

ShibariTurkey’in üye onay/red kriterleri, çoğunlukla topluluk uyumu, çeşitlilik ve güvenlik esaslarına dayanır. Özellikle “aşırı” görülen tutum ve beyanlar, üyelik sürecinde titizlikle analiz edilir. Profiline çok sayıda bayrak ekleyen ya da abartılı milliyetçi/partizan bir dil kullanan bireyler, topluluğun kapsayıcı yapısına tehdit olarak algılanabilir.

Bu noktada topluluk yöneticileri, bireyin sembol seçiminin ardındaki niyeti analiz etmek, yalnızca bir aidiyet göstergesi mi yoksa potansiyel bir ayrımcılık, dışlama ya da huzursuzluk kaynağı mı olacağını değerlendirmek zorundadır. Modern topluluk yönetimi, çoğu zaman bu tür sembolik davranışların psikolojik, sosyolojik ve tarihsel bağlamını analiz ederek karar verir (West, 2013; Ahmed, 2007).

Bununla birlikte, her “aşırılık” gösterisinin mutlaka dışlanma sebebi olmayacağı; toplulukların da zamanla normlarını esnetme veya güncelleme kapasitesine sahip olduğu unutulmamalıdır.

b) Güvenlik, Konfor ve Çeşitlilik Arasında Denge

Topluluklarda güvenlik ve konfor, sıklıkla çeşitlilik ve özgürlükle çatışır. Çok sesliliğe ve çoğulculuğa değer veren yapılar bile, “aşırılık” potansiyeli taşıyan davranışlara karşı bir tür savunma mekanizması geliştirir. Buradaki temel sorun, neyin “tehdit” olarak algılanacağıdır. Bazen yalnızca bir emoji fazlalığı, bazen de çok daha radikal bir sembolik eylem, topluluk bütünlüğünü riske atabilir.

Örneğin, ShibariTurkey üyeliğine başvuran birinin profilinde arka arkaya 10 farklı siyasi parti logosu kullanması, onun politik kimliğini vurgulamak istemesinin ötesinde, potansiyel bir kutuplaştırıcı unsur olduğu gerekçesiyle sorun yaratabilir. Yine de, topluluklar aşırıya kaçan aidiyet gösterileriyle baş ederken, kapsayıcılık ve diyalog ilkesini elden bırakmamalı; olabildiğince şeffaf, açık ve gerekçeli karar alma süreçleri işletmelidir.

Aşırılık, bireysel özgürlüğün ve kimlik arayışının kaçınılmaz bir sonucu olmakla birlikte, toplumsal yaşamın uyum ve güvenlik ihtiyacıyla sürekli çatışma halindedir. ShibariTurkey gibi çok kimlikli, alternatif ve kapsayıcı topluluklarda, bireyin aşırı sembolik gösterilerinin analiz edilmesi ve gerektiğinde sınırlandırılması, sadece topluluğun sağlığı değil, bireyin de kendini geliştirebilmesi açısından önemlidir.

Ancak burada kritik olan; sorgulamanın keyfi değil, gerekçeli, şeffaf ve çoğulcu bir biçimde yapılmasıdır. Aşırılığın ardındaki motivasyonlar (anlam arayışı, güvensizlik, kolektif aidiyet ihtiyacı) dikkatle analiz edilmeli, bireyin farklılığına saygı gösterilirken, topluluğun huzurunun da korunması için makul sınırlar çizilmelidir. Nihai amaç, her iki tarafın da haklarını gözeten bir “yeni etik” üretmek; kimliği bir tehdit değil, zenginlik olarak gören bir topluluk kültürü geliştirmektir.

Kaynakça

  • Adorno, T. W. (1950). The Authoritarian Personality. New York: Harper & Row.
  • Ahmed, S. (2004). The Cultural Politics of Emotion. Edinburgh: Edinburgh University Press.
  • Bauman, Z. (2000). Liquid Modernity. Cambridge: Polity.
  • Bauman, Z. (2001). Community: Seeking Safety in an Insecure World. Cambridge: Polity.
  • Barthes, R. (1957). Mythologies. Paris: Seuil.
  • Berlin, I. (1958). Two Concepts of Liberty. Oxford: Oxford University Press.
  • boyd, d. (2014). It’s Complicated: The Social Lives of Networked Teens. New Haven: Yale University Press.
  • Cohen, S. (1972). Folk Devils and Moral Panics. London: MacGibbon and Kee.
  • Crenshaw, K. (1991). Mapping the Margins: Intersectionality, Identity Politics, and Violence against Women of Color. Stanford Law Review, 43(6), 1241–1299.
  • Durkheim, E. (1912). The Elementary Forms of Religious Life. Paris: Alcan.
  • Elias, N. (1939). The Civilizing Process. Basel: Haus zum Falken.
  • Erikson, E. (1968). Identity: Youth and Crisis. New York: Norton.
  • Foucault, M. (1975). Discipline and Punish: The Birth of the Prison. New York: Pantheon.
  • Frankl, V. (1946). Man’s Search for Meaning. Vienna: Jugend & Volk.
  • Freud, S. (1921). Group Psychology and the Analysis of the Ego. London: Hogarth.
  • Geertz, C. (1973). The Interpretation of Cultures. New York: Basic Books.
  • Goffman, E. (1956). The Presentation of Self in Everyday Life. Edinburgh: University of Edinburgh.
  • Hogg, M. A., & Abrams, D. (1988). Social Identifications: A Social Psychology of Intergroup Relations and Group Processes. London: Routledge.
  • Maslow, A. (1954). Motivation and Personality. New York: Harper & Row.
  • Mill, J. S. (1859). On Liberty. London: John W. Parker and Son.
  • Nietzsche, F. (1883–85). Thus Spoke Zarathustra. Chemnitz: Ernst Schmeitzner.
  • Nietzsche, F. (1887). On the Genealogy of Morality. Leipzig: C.G. Naumann.
  • Nussbaum, M. C. (2011). Creating Capabilities. Cambridge: Harvard University Press.
  • Papacharissi, Z. (2010). A Private Sphere: Democracy in a Digital Age. Cambridge: Polity Press.
  • Rawls, J. (1971). A Theory of Justice. Cambridge: Harvard University Press.
  • Sartre, J. P. (1943). Being and Nothingness. Paris: Gallimard.
  • Sartre, J. P. (1946). Existentialism Is a Humanism. Paris: Nagel.
  • Tajfel, H., & Turner, J. C. (1979). An Integrative Theory of Intergroup Conflict. In W. G. Austin & S. Worchel (Eds.), The Social Psychology of Intergroup Relations (pp. 33–47). Monterey, CA: Brooks/Cole.
  • Taylor, C. (1991). The Ethics of Authenticity. Cambridge: Harvard University Press.
  • Taylor, C. (1994). The Politics of Recognition. In A. Gutmann (Ed.), Multiculturalism: Examining the Politics of Recognition (pp. 25–73). Princeton: Princeton University Press.
  • Turkle, S. (2011). Alone Together: Why We Expect More from Technology and Less from Each Other. New York: Basic Books.
  • West, C. (1993). Race Matters. Boston: Beacon Press.
  • Young, I. M. (1990). Justice and the Politics of Difference. Princeton: Princeton University Press.

Yorumlar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

×
Eşleşme detayları yükleniyor...

Lütfen Profilinizi Tamamlayın

Profil fotoğrafınız ve Profil kapak görselinizi lütfen güncelleyin.