Michel Foucault ve BDSM: İktidar, Beden ve Arzunun Sınırında Bir Felsefe

Bu yazı, Michel Foucault’nun düşünsel evreninde BDSM’in nasıl bir yere sahip olduğunu, hem kendi yaşam deneyimleri hem de felsefi eserleri üzerinden değerlendiriyor. “Disiplin ve Ceza”, “Cinselliğin Tarihi” ve “Özneye Dair Yazılar” gibi metinlerden doğrudan alıntılarla, Foucault’nun beden, arzu, iktidar ve etik konularındaki düşüncelerinin BDSM pratikleriyle nasıl kesiştiği ortaya konuluyor. Ayrıca, yazarın kişisel yaşamı, ölümüne yol açan AIDS süreci, ilişkileri ve döneminin entelektüel çevresi de detaylıca ele alınarak, bütüncül bir analiz sunuluyor.

Foucault’nun Yaşamı, Aşkları ve Dönemi

Paul-Michel Foucault, 1926 yılında Fransa’nın Poitiers kentinde doğdu. Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe ve psikoloji eğitimi aldıktan sonra akademik kariyerine başladı. 1960’lı yıllarda Collège de France’ta verdiği derslerle dünya çapında tanındı. Özellikle yapısalcılık sonrası dönemde düşünsel bir kırılma yaratarak post-yapısalcılık ve postmodernizmin öncülerinden biri haline geldi.

Foucault, Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Maurice Merleau-Ponty gibi dönemin varoluşçu figürleriyle kimi zaman mesafeli ama entelektüel açıdan etkileşimli ilişkiler kurdu. Ancak kendini hiçbir felsefi akıma tam anlamıyla ait hissetmedi. Bir röportajında, Sartre’ın özgürlük kavramının çok soyut olduğunu, bedenin ve tarihsel koşulların göz ardı edildiğini söyler. Foucault’nun düşüncesi, tam da bu noktada beden, tarih, iktidar ve bilgi ilişkilerine odaklanarak ayrışır.

Foucault’nun özel hayatı, entelektüel duruşu kadar cesur ve politikti. Eşcinselliğini hiçbir zaman gizlemediği gibi, 1970’lerin sonlarına doğru San Francisco’daki eşcinsel BDSM altkültürüyle aktif bir ilişki kurdu. Burada yaşadığı deneyimler, onun beden politikaları ve öznellik teorileriyle doğrudan ilişkiliydi. Bu dönem, hem kişisel dönüşüm hem de felsefi derinlik açısından çok önemlidir.

1984 yılında AIDS nedeniyle hayatını kaybeden Foucault, hastalığı hiçbir zaman açıkça dile getirmedi. Bazı yorumcular bu sessizliği, onun bedensel deneyimi felsefeyle iç içe geçirme arzusunun bir parçası olarak yorumlar. Ölümünden sonra, bedenin politik bir alan olduğu yönündeki fikirleri daha da güçlü yankı buldu.

Disiplin, İktidar ve Rızaya Dayalı Roller

Foucault’nun Surveiller et punir (“Disiplin ve Ceza”, 1975) adlı eseri, modern toplumlarda iktidarın merkezden çevreye nasıl yayıldığını, bedenleri nasıl denetim altına aldığını ve bireyin nasıl itaatkâr hale getirildiğini inceler. Bu eserde geliştirdiği “panoptikon” metaforu, bireyin sürekli izlenme altında olduğunu hissetmesiyle içselleştirilmiş bir iktidar mekanizmasını tarif eder:

“Görünür olmak bir tuzaktır.” (Foucault, 1975: 200)

BDSM bağlamında düşünüldüğünde, bu tür disipliner yapılar — ceza, gözetim, itaat — gönüllülük temelinde teatralleştirilir. BDSM sahnesi, Foucault’nun tarif ettiği iktidar mekanizmalarının parodileştirildiği, rızaya dayalı bir alan haline gelir. Örneğin, bir “dominant” figür ile “submissive” arasındaki ilişki, klasik anlamda bir hiyerarşi içeriyor gibi görünse de, bu iktidar simülasyonu tarafların karşılıklı anlaşmasına dayanır. Bu, Foucault’nun iktidarın yalnızca “bastırıcı” değil, aynı zamanda “üretken” olduğu yönündeki iddiasını destekler:

“İktidar sadece yasaklamaz; aynı zamanda üretir. Gerçeklik üretir, alanlar üretir, bilgi üretir.” (Foucault, 1976: 194)

Arzunun Anatomisi: Cinselliğin Tarihi ve Normatif Olmayan Cinsellikler

Cinselliğin Tarihi serisinin ilk cildinde (La volonté de savoir, 1976), Foucault modern toplumların cinselliği bastırmak yerine ayrıntılı bir şekilde “düzenlediğini” iddia eder. Heteroseksüel, üretime yönelik ve evlilik içi cinsellik normlaştırılırken; BDSM gibi arzunun beden üzerinde farklı tezahürleri “sapkınlık” kategorisine itilmiştir:

“Sapmalar, artık sessizliğe gömülmemişti; onlara adlar verilmiş, analiz edilmiş, sınıflandırılmış, belirli bir tür özneye dönüştürülmüşlerdi.” (Foucault, 1976: 44)

BDSM pratikleri bu anlamda yalnızca cinsel değil, aynı zamanda politik eylemlerdir. Çünkü birey, kendini hegemonik arzunun dışına çıkararak yeni bir öznelik biçimi inşa eder. Foucault, sapkınlıkların bastırılmadığını, aksine tanımlanarak kontrol altına alındığını belirtir. BDSM gibi norm dışı arzular, bu düzene karşı bir kırılma yaratır.

Kendilik Teknolojileri: BDSM ve Etik Bir Yaşam Biçimi

Foucault’nun son döneminde geliştirdiği “kendilik teknolojileri” kavramı, bireyin kendi üzerinde düşünerek etik bir yaşam inşa etmesini tanımlar. Antik Yunan’dan esinle geliştirdiği bu fikir, kişinin arzularını, eylemlerini ve yaşam tarzını bilinçli bir şekilde şekillendirmesi gerektiğini savunur:

“Özne, kendi üzerine kurduğu bir etik ile, iktidarın etkilerine karşı direnç geliştirebilir.” (Technologies of the Self, 1988)

BDSM pratikleri de, benzer şekilde, kişinin sınırlarını, arzularını ve bedensel tepkilerini keşfetmesini sağlayan ritüeller içerir. Bu nedenle Foucault için BDSM yalnızca bir cinsel yönelim değil, aynı zamanda kendilik inşasının bir biçimidir. Bu deneyimler, öznenin arzusu ile bedeni arasında etik bir bağ kurmasına olanak tanır.

Foucault’nun Sessizliği: Bilinçli Bir Suskunluk mu?

Foucault, hiçbir zaman doğrudan BDSM üzerine akademik bir metin kaleme almadı. Ancak bu suskunluk, bilinçli bir tercih olarak da okunabilir. Onun felsefesi, pratikten kopuk teori üretmeye karşıdır. Kendi bedenini ve arzularını deneyim yoluyla dönüştürmeye çalışması, felsefi yönteminin bir parçasıydı. Judith Butler’ın da belirttiği gibi:

“Foucault, etik olanı soyutlamaz; onu bedenin üzerinden, gündelik pratikten okur.” (Butler, The Psychic Life of Power, 1997)

BDSM, Foucault’nun Felsefesinde Yaşayan Bir Teori

Foucault’nun BDSM ile ilişkilendirilmesi sadece biyografik bir ayrıntı değil, düşünsel çerçevesinin sahada test edildiği bir karşılaşmadır. İktidarın mikro işleyişinden, arzu politikalarına, öznellikten etik inşasına kadar birçok boyutta BDSM pratikleri, Foucault’nun teorik önermeleriyle örtüşür. Rızaya dayalı iktidar ilişkileri, norm dışı arzuların ifadesi ve bedensel deneyimlerin etikleşmesi, onun felsefesinin özüdür.

Ölümü, düşüncesinin sadece entelektüel değil, bedensel bir eylem olarak yaşandığını gösterir. BDSM onun için bir felsefe pratiği, bir yaşam biçimi, bir öznellik formu ve en önemlisi, iktidarın sorgulanabileceği bir alan olarak değerlendirilebilir. Foucault’nun mirası, yalnızca ne düşündüğüyle değil, nasıl yaşadığıyla da ilgilidir.


Kaynakça

  • Foucault, Michel. Surveiller et punir (1975). Türkçe: Disiplin ve Ceza. Ayrıntı Yayınları.
  • Foucault, Michel. La volonté de savoir (1976). Türkçe: Cinselliğin Tarihi I. Ayrıntı Yayınları.
  • Foucault, Michel. Technologies of the Self (1988), ed. L. Martin et al.
  • Miller, James. The Passion of Michel Foucault. Simon & Schuster, 1993.
  • Butler, Judith. The Psychic Life of Power: Theories in Subjection. Stanford University Press, 1997.
  • Halperin, David M. Saint Foucault: Towards a Gay Hagiography. Oxford University Press, 1995.

Dipnot: James Miller, Foucault’nun BDSM deneyimlerinin felsefi ilgisini dönüştürdüğünü savunurken, bazı akademisyenler bu görüşü “biyografik indirgemecilik” olarak eleştirmiştir. Ancak Foucault’nun felsefesinin bedensel deneyimle olan yakın ilişkisi, bu bağlantıyı reddetmeyi zorlaştırır.

Yorumlar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Lütfen Profilinizi Tamamlayın

Profil fotoğrafınız ve Profil kapak görselinizi lütfen güncelleyin.